
İslam dininde faiz (riba) kesin bir şekilde haram kılınmıştır . Bu nedenle faizsiz ekonomik modeller geliştirmek, özellikle Sünni İslam dünyasında uzun zamandır önemli bir hedef olmuştur. Katılım bankacılığı, bu arayışın bir ürünü olarak ortaya çıkan ve “İslami bankacılık” veya “faizsiz bankacılık” şeklinde adlandırılan finansal sistemdir. Katılım bankaları, faizle işleyen konvansiyonel bankalara alternatif olarak, kâr-zarar ortaklığı prensibiyle çalıştıklarını iddia ederler. Dünya genelinde Türkiye, Körfez ülkeleri (örneğin Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn) ve Malezya başta olmak üzere birçok ülkede İslami finans kurumları kurulmuştur. Bu kurumlar Sünni fıkıh otoritelerinin gözetiminde, faiz yasağını delmeden finansman sağlamayı amaçlamaktadır. Ancak uygulamada katılım bankalarının gerçekten faizden uzak durup durmadığı, verdikleri kâr payının İslam’a uygun olup olmadığı konusunda tartışmalar sürmektedir. Bu raporda, Sünni mezhep perspektifinden hareketle katılım bankacılığının faizle ilişkisini ve kâr payı sisteminin meşruiyetini, çeşitli akademik ve dini kaynaklar ışığında analiz edeceğiz. Nihayetinde, günümüz Türkiye’sinin ekonomik koşulları ve faiz politikaları da dikkate alınarak katılım bankalarının bu ortam içindeki yeri değerlendirilecek; kâr payı sisteminin gerçekten İslam’a uygun olup olmadığı konusunda net bir kanaate varılacaktır.
İslam’da Faiz Yasağı ve Katılım Bankacılığının Temelleri
Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde faiz yasağı açıkça ifade edilir. “Allah alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır” anlamındaki Bakara Suresi 275. ayet, faiz konusundaki net tutuma işaret eder . Sünni mezheplerde (Hanefi, Şafiî, Maliki, Hanbeli) faiz getirisi elde etmek kesin olarak haram kabul edildiğinden, Müslüman toplumlar yüzyıllar boyunca finansal ihtiyaçlarını karşılamak için farklı çözümler aramıştır. Tarihî olarak Osmanlılar döneminde “muâmele-i şer’iyye” adı verilen yöntemle, borç-alacak işlemlerine dini kılıf bulunmaya çalışıldığı bilinir; örneğin bir malın peşin alınıp daha yüksek bedelle vadeli geri satılması gibi hileli yollarla ödünç para verme yasağı aşılmak istenmiştir . Bu tip yöntemler klasik fıkıhta hile-i şer’iyye (şeriata uygun görünen hile) tartışmalarını doğurmuştur. Hile-i şer’iyye, “yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla şeklen kurallara uygun bir işlemi araç kılmak” anlamına gelir . Başka bir ifadeyle meşru görünen vasıtaları kullanarak aslında gayrimeşru bir sonuca ulaşmak kastediliyorsa, yapılan işlem dini açıdan makbul değildir . Dolayısıyla faiz yasağını dolambaçlı yöntemlerle “kandırmak” da İslam’a göre caiz kabul edilmez.
Modern dönemde Müslüman ülkelerde faizsiz bankacılık girişimleri 20. yüzyıl ortalarından itibaren görülmeye başlanmıştır . 1970’lerden itibaren özellikle Körfez ülkelerinde ve Malezya’da İslami bankalar kurulmuş; 1980’lerde uluslararası fıkıh akademileri İslam’a uygun bankacılık prensiplerini tartışarak temel finansman yöntemlerini tanımlamıştır. Katılım bankacılığının teorik temeli, bankanın faiz almadan fon toplaması ve fon kullandırmasıdır. Bunu sağlamak için ticaret ve ortaklık esaslı sözleşmeler kullanılır. Katılım bankaları, faaliyetlerinde faiz yerine şu temel finansman yöntemlerini uygular:
• Murâbaha (Vadeli Satış): Bankanın bir malı peşin alıp müşteriye vade farkıyla kar ekleyerek satmasıdır. Müşteri, faizli kredi almak yerine bankadan ihtiyacı olan malı taksitle satın almış olur. Murabaha işleminde kâr oranı önceden belirlenir ancak bu işlem, şeklen mal alım-satımı şeklinde olduğu için faizden ayrı tutulur.
• Mudâraba (Emek-Sermaye Ortaklığı): Banka finansman sağlayan, müşteri ise emeğiyle proje yürüten taraf olarak bir ortaklık yapar. Elde edilecek kâr, önceden anlaşılmış oranda paylaşılır; zarar olursa sermayeyi koyan katlanır. Bu yöntemde müşteri sabit ödeme yapmaz, kazanca ortak olur.
• Müşâraka (Sermaye Ortaklığı): Banka ve müşteri birlikte sermaye koyarak bir işe ortak olur, kâr veya zarar ortaklar arasında paylaşılır. Örneğin bir şirket kurulup işletilmesi ya da gayrimenkul geliştirme projesine ortak yatırım yapılması bu kapsamdadır.
• İcâre (Kiralama) ve Sukuk gibi Diğer Yöntemler: Banka, müşteri için gerekli olan varlığı satın alıp ona kiralar (icâre) veya önceden satın alacağı bir malı ileri tarihte teslim şartıyla peşin parayla alım (selem) gibi yöntemler kullanabilir. Ayrıca sukuk adı verilen, varlık gelirine dayalı tahvil benzeri finansman araçları da geliştirilmiştir.
Bu yöntemlerin ortak noktası, bankanın doğrudan doğruya para verip fazlasını geri almaması; bunun yerine mal alım satımı veya kâra/zarara ortak olma yoluyla getiri elde etmesidir. Böylece, teorik olarak, “para satıp para üzerinden para kazanmak” şeklinde özetlenebilecek faiz mekanizmasından kaçınılmış olur. Nitekim Sünni fakihlerin büyük çoğunluğu, bu tür işlemler doğru uygulandığı takdirde meşru kabul etmektedir. Örneğin Türkiye’de Din İşleri Yüksek Kurulu (Diyanet), katılım bankalarının İslam’ın finans ve ticaret esaslarına uygun faaliyet göstermesi durumunda kâr payı vermesinde dinen sakınca olmadığını belirtmiştir . Kurul’un fetvasına göre, katılım bankası faizsiz yöntemlerle çalışıyor ve elde ettiği kârı mudîlere (yatırımcılara) dağıtıyorsa, buradan kazanılan kâr payı helaldir; hatta dağıtılan kâr oranlarının klasik bankalardaki faiz oranlarına yakın veya eşit olması, yapılan işlemi “faize dönüştürmez” . Ancak aynı fetvada şu uyarı da yapılmıştır: İslam’ın ticari ilke ve kurallarına uymayan, özünde faizli olan bir işlem “hangi ad altında ve kim tarafından yapılırsa yapılsın” dinen caiz değildir . Bu nedenle bir katılım bankasının gerçekten bu ilkelere uyup uymadığı konusunda sorumluluk, o bankayla çalışan kişinin kendi araştırmasını yapmasına bırakılmıştır . Özetle Sünni ana görüş, katılım bankacılığının prensipte meşru olduğu, ancak pratik uygulamaların İslami kriterlere uygun olması şartıyla bu meşruiyetin geçerli kalacağı yönündedir.
Sünni Perspektiften Görüşler ve Tartışmalar
Katılım bankacılığı, kuramsal olarak İslam’ın faiz yasağını delmeden finansal ihtiyaçları karşılamayı amaçlasa da uygulamadaki yöntemler ve sonuçlar konusunda Sünni alimler ve araştırmacılar arasında tartışmalar bulunmaktadır. Aşağıda, konuyla ilgili başlıca destekleyici ve eleştirel yaklaşımlar incelenmiştir.
Katılım Bankacılığını Meşru Gören Görüşler
Sünni dünyada büyük fıkıh otoriteleri ve kurumsal yapılar, faizsiz bankacılığın belirli şartlar altında caiz olduğunu kabul eden fetvalar vermiştir. Yukarıda değinilen Diyanet’in fetvası gibi, Mısır’daki El-Ezher uleması veya uluslararası İslam Fıkıh Akademileri de, katılım bankalarının kâr-zarar esaslı çalışmasını prensipte onaylamıştır. Bu görüşe göre, İslam’ın yasakladığı şey sabit ve riskten bağımsız faiz geliri elde etmektir; yoksa ticaretin kârı helaldir. Katılım bankası aracılığıyla elde edilen kâr payı, doğru uygulandığında, ticari kârdan müşteriye düşen pay olup klasik faizden farklıdır. Örneğin saygın bir Sünni alim olan Pakistanlı Muhammed Taki Osmanî, bir malı peşin alıp vadeli daha yüksek fiyata satmanın (murabaha) şer’an meşru olduğunu, çünkü burada “para karşılığı para” değişiminin değil, “mal karşılığı para” değişiminin söz konusu olduğunu ifade eder . Osmanî, paranın kendisinin üretken olmadığı ve ancak emtia alışverişine aracı olursa kâr edebileceği fikrini savunarak, vadeli satış kârının faiz sayılmadığını vurgular . Yine başka Sünni iktisatçılar, murabaha ve benzeri varlığa dayalı finans yöntemlerinin, paranın spekülatif amaçlarla kullanımını engellemesi sebebiyle daha istikrarlı ve ahlaki bir finans sistemi oluşturduğunu dile getirmiştir . Bu yaklaşıma göre, katılım bankacılığı İslami finans teorisini pratikte milyarlarca dolarlık bir endüstri haline getirerek önemli bir başarı sağlamıştır; Müslüman yatırımcıların finans sistemine güvenle katılmasına imkan vermiş ve konvansiyonel bankaları da daha etik uygulamalara yönelmeye teşvik etmiştir .
Destekleyici görüşler, katılım bankalarının prensip olarak İslam’a uygun bir finans modeli kurduğu, sadece sektörün gençliği ve küresel finans koşulları nedeniyle bazı zorluklar yaşadığı kanısındadır . Örneğin, faizsiz bankacılıkta mevduat hesaplarının iki tür olması (kâr payı almayan vadesiz hesap vs. mudâraba esaslı kâr-zarar hesapları) sayesinde bankaların daha temkinli ve dayanıklı olduğu ileri sürülür . Savunucular, mevcut problemleri sektörün gelişim sürecine bağlı geçici sıkıntılar olarak görmektedir. Onlara göre bankalar gerçek bir İslami toplum ve tam düzenlemeler içinde faaliyet gösterdikçe, bugün eleştirilen yönler de giderilecek, ideal faizsiz modele daha çok yaklaşılacaktır . Nitekim İslami finansın önde gelen standart belirleyici kurumları (Bahreyn merkezli AAOIFI gibi) ve Malezya, Endonezya, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Şeriat danışma kurulları, murabaha, müşareke, sukuk gibi ürünleri belirli kurallara bağlayarak yaygın biçimde onaylamış durumdadır. Kısacası, Sünni ana akım fetvalar katılım bankacılığının Allah’ın faiz yasağını aldatmak olmadığını, bilakis uygun uygulandığında Müslümanlar için meşru bir finans alternatifi sunduğunu belirtir.
Katılım Bankacılığına Yönelik Eleştiriler
Bununla birlikte, katılım bankalarının fiili uygulamalarına yönelik ciddi eleştiriler de bulunmaktadır. Bir kısım Sünni ilim adamı ve araştırmacı, günümüzdeki İslami bankacılığın kağıt üzerindeki iddiasının aksine, pratikte faizli bankalara çok benzer sonuçlar doğurduğunu öne sürmektedir. Örneğin Pakistanlı akademisyen Khalid Zaheer, katılım bankalarının en çok kullandığı murabaha (vadeli satış) işlemlerinden elde edilen kârın gerçekte ribadan farkı olmadığını savunur; vadeli satışta fiyat farkı adıyla alınan tutarın faiz sayılması gerektiğini belirtir . Benzer şekilde İslam iktisatçısı Muhammed Akram Khan, “faiz ile kâr payı arasındaki ayrımın zorlama ve yapay olduğunu, işin özünde sadece faizin farklı bir adla alınması durumunun mevcut olduğunu” ifade etmektedir . Bu eleştirmenlere göre işletmelerin peşin fiyat ile vadeli fiyatı eşit tutmaları gerçekçi olmadığından, vadeye bağlı fark almak kaçınılmazdır; dolayısıyla faiz yasağı, gerçekte mal ticareti kılığı altında devam ettirilmektedir . Hatta standart finans mantığıyla bakıldığında, örneğin 3 ay vadeli bir murabaha satışında ödenen fazlalığın, aynı tutarda 3 ay vadeli bir krediye ödenecek faizle neredeyse aynı maliyete geldiği vurgulanır . Bu yüzden, bazı alimler murabaha üzerinden yürüyen bankacılığın ruhen faizden farksız olduğunu dile getirmiştir. Nitekim Türkiye’de İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Abdulaziz Bayındır gibi isimler, Osmanlı’dan bu yana süregelen “muamele-i şer’iyye” yöntemlerinin günümüz katılım bankacılığında devam ettirildiğini, bunun da Allah’ın yasağını kılıfına uydurmaktan başka bir şey olmadığını vurgulamışlardır. Bayındır’ın tespitlerine göre Osmanlı’da “murabaha” terimi zamanla tefecilik anlamında kullanılır olmuştur ve murabaha yoluyla borç vermek, faiz yasağını hileyle aşmanın bir şeklidir . Yine ilahiyatçı Dr. Beşir Gözübenli, günümüz katılım bankalarının uyguladığı murabaha tekniğinin klasik İslam hukukundaki murabaha ile hiçbir ilgisi kalmadığını belirtir. Gözübenli, modern murabahanın aslında şer’î hükümlerin şeklî olarak uygulandığı bir hile-i şer’iyye türü haline geldiğini ifade etmektedir . Bu bağlamda “murabaha” finansmanının, faizli kredinin tüm ekonomik etkilerini barındırdığı halde, taraflar arasında kâğıt üstünde bir mal alım satımı yapılarak faiz yasağının etrafından dolaşılması anlamına geldiği ileri sürülmektedir.
Katılım bankacılığına yöneltilen bir diğer eleştiri, bu modelin kuruluş amacından saparak zamanla konvansiyonel bankacılığın kâr odaklı mantığına yaklaşmış olmasıdır. Yapılan akademik çalışmalar, İslami bankaların başlangıçta hedeflediği risk paylaşımı ve üretime ortak olma yöntemlerinin pratikte yok denecek kadar az kullanıldığını ortaya koymaktadır. Örneğin bir araştırmaya göre, dünya genelindeki katılım bankalarının fon kullandırımlarının %70’e varan kısmı murabaha gibi sabit getiri garantili işlemlerden oluşurken, gerçek anlamda kâr-zarar ortaklığı içeren mudâraba ve müşâreke gibi yöntemlerin payı %5’i bile bulmamaktadır . Türkiye özelinde de benzer biçimde, katılım bankalarının topladığı fonları ticaret ve ortaklık yatırımlarına yönlendirmek yerine büyük oranda kurumsal kredilere ve mal alım-satımına dayalı finansmana yönelttiği bilinmektedir. Literatürde, katılım bankalarının en kolay ve düşük riskli yol olarak murabahaya ağırlık verdiği, çünkü kar-zarar ortaklığına girmek bankalar açısından daha riskli ve zahmetli olduğundan bu ideal yöntemin ihmal edildiği vurgulanır . Bu durum, eleştirmenlere göre, faizsiz bankacılık modelinin ruhuna aykırıdır; zira görünürde faiz alınmıyor olsa da, bankaların “az riskle garanti kâr” peşinde koşması, onları fiiliyatta faizli sistemle aynı çizgiye getirmektedir. Nitekim bir yazar durumu “Katılım bankalarının yaptıkları şey kitaba uymak mı, yoksa kitabına uydurmak mı?” diyerek sorgulamış ve şu cevabı vermiştir: Uygulamaların büyük çoğunluğu murabaha olduğuna göre, ortada kitabına uydurulmuş bir faizsiz bankacılık söz konusudur . Yani kağıt üzerinde şeriata uygun formüller kullanılmakla birlikte, sonuç değişmemektedir.
Eleştirileri daha sert olan bazı çevreler ise, günümüz katılım bankalarının görünüşte dini hassasiyetleri kullanarak insanları rahatlattığını ancak gerçekte Allah’ı aldatmaya çalışır gibi faizli sistemi sürdürdüğünü iddia etmektedir. Bu kesimler, katılım bankalarının konvansiyonel bankalardan tek farkının tabelalarında “faizsiz” yazması ve çalışanlarının giyim kuşamından öteye gitmediğini alaycı bir dille dile getirir. Nitekim ekonomi tarihçisi Ahmet Tabakoğlu’nun şu sözleri literatürde sıkça alıntılanır: “Faizsiz bankaların konvansiyonel bankalardan tek farkı, başörtülü kadınları çalıştırmalarıdır.” Tabakoğlu’na göre, katılım bankalarının uygulamaları kapitalist sistemin hizmetinde olup diğer bankalardan pek farkı kalmamıştır . Bu eleştirel bakış açısı, katılım bankacılığının bir hile-i şer’iyye düzeneği olduğunu, esasen faizli bankacılığın semantik oyunlarla “kâr payı” adı altında devam ettirildiğini savunur. Örneğin, murabaha kontratlarında bankanın nihai olarak faiz gibi fazladan bir miktarı garantileyerek aldığı, müşterinin ise borçlandığı meblağdan fazlasını ödemek zorunda kaldığı gerçeği değişmemektedir . Kısacası, birçok araştırmacı ve bazı Sünni ulema, bugünkü uygulamalar itibariyle katılım bankacılığının İslam’ın ruhuna uygun bir finans modeli olamadığını ileri sürmektedir.
Türkiye’nin Mevcut Ekonomik Durumu ve Katılım Bankalarının Yeri
Türkiye son yıllarda faiz politikaları bakımından sıra dışı denemelere sahne olmuştur. 2021-2022 döneminde politika faizinin düşürülmesine yönelik siyasi irade, çarpıcı biçimde dini bir retorik ile desteklenmiştir (Cumhurbaşkanı seviyesinde “nas var” denilerek faiz indirimi savunulmuştur). Ancak bu düşük faiz politikası enflasyonun kontrolden çıkmasına yol açmış; neticede piyasa faiz oranları fiilen çok yükselmiş, Türk Lirası büyük değer kayıpları yaşamıştır. 2023 itibarıyla Türkiye yeniden yüksek politika faizi ortamına dönmek zorunda kalmıştır. Bu süreç, faiz konusundaki katı dini söylemin pratik ekonomiyle çatışmasını gösteren bir deney olmuştur. Peki katılım bankaları bu ortamda nasıl bir rol oynamıştır?
Öncelikle, Türkiye’de katılım bankacılığının bankacılık sektörü içindeki payı halen sınırlıdır. 2023 yılı sonunda faizsiz bankacılığın sektör toplam varlıklarındaki payı yaklaşık %8-9 düzeyinde gerçekleşmiştir . Hükümetin son yıllarda 3 kamu katılım bankası kurarak (Ziraat Katılım, Vakıf Katılım, Emlak Katılım) sektörü büyütme çabasına rağmen, 2024’te katılım bankalarının pazar payı bir miktar gerileyerek %8,1’e düşmüştür . Fitch Ratings’in 2025 için öngörüsü de pazar payının en iyi ihtimalle sabit kalacağı yönündedir . Bu durum, katılım bankacılığına yönelik yoğun siyasi desteğe rağmen, piyasada beklenen atılımın gerçekleşmediğini göstermektedir. Nitekim yeni aktörlerin girmesine rağmen katılım bankalarının toplam pastadaki dilimi artmamıştır . Bunun sebepleri arasında, yüksek enflasyon ve finansman maliyetleri nedeniyle faizsiz bankaların da konvansiyonel benzerleri gibi hareket etmek zorunda kalması sayılabilir . Raporlara göre, 2022-2023 döneminde katılım bankaları da tıpkı diğer bankalar gibi yüksek maliyetli uluslararası piyasalara başvurmuş, kredi büyümesini sınırlandırmak zorunda kalmıştır . Bir başka ifadeyle, ekonomik dalgalanmalar faizsiz bankaları geleneksel bankacılık enstrümanlarını “fırsatçı bir şekilde” kullanmaya zorlamıştır .
Türkiye’de mevcut yüksek enflasyon ve faiz ortamında katılım bankalarının kâr payı oranları da fiilen piyasa faiz oranlarına yakın seyretmektedir. Örneğin enflasyonun %70-80’e çıktığı 2022 yılında, katılım bankaları mudîlerine yıllık %15-20 civarında kâr payları dağıtırken, aynı dönemde mevduat faizleri de benzer seviyelerde gerçekleşmiştir. Her ne kadar Diyanet “kâr payı oranının faiz oranına yakın olmasının tek başına bir işlemeyi faiz yapmayacağını” belirtmiş olsa da , pratiğe bakıldığında katılım hesaplarının getirisi ile faizli hesapların getirisi arasında ciddi bir fark olmadığı görülmektedir. Üstelik katılım bankaları da rekabet nedeniyle genellikle mudîlerine beklenen kâr oranı ilan etmekte ve büyük ölçüde bu oranları gerçekleştirmektedir. Bu durum eleştirel bakış açısıyla, kâr payının fiilen önceden garanti edildiği izlenimi vermekte; dolayısıyla “riske ortak olma” ilkesinin tam tezahür etmediğine işaret etmektedir.
Öte yandan, Türkiye’de katılım bankaları mevcut ekonomik sistemde önemli bazı avantajlar ve dezavantajlar ile karşı karşıyadır. Avantaj olarak, dindar kesimin tasarruflarını finans sistemine çekebilme potansiyeli sayılabilir; nitekim katılım bankaları sayesinde bankalardan uzak duran bazı kesimler ekonomiye dahil olmaktadır. Ayrıca kamu otoritesi son dönemde “faizsiz finans” sektörünü geliştirmek adına çeşitli teşvik ve yasal düzenlemeler yapmaktadır (Katılım finans tahkim mekanizması kurulması, merkezi danışma kurulu oluşturulması gibi). Ancak dezavantaj cephesinde, yüksek enflasyon ortamında gerçek anlamda faizsiz enstrüman geliştirmenin zorluğu bulunmaktadır. Örneğin 2022’de uygulanan Kur Korumalı Mevduat enstrümanının bir benzeri katılım bankaları için de yapılsa da, sonuçta devlet güvencesiyle mudîlere belli getiri vaat edilmiştir. Bu da faizsiz modele teorik açıdan aykırı olmasa da, pratikte sisteme devlet müdahalesiyle bir nevi dolaylı faiz unsuru katıldığı eleştirilerine yol açmıştır. Sonuçta Türkiye ekonomisinin gerçekleri, katılım bankalarını da çoğu zaman konvansiyonel bankalarla aynı dalga boyunda hareket etmeye mecbur bırakmaktadır. Bankaların sermaye yeterlilik, likidite, rekabet gibi baskıları altında, ideal İslami finans ilkelerini tam uygulamak zorlaşmaktadır.
Değerlendirme ve Sonuç
Değerlendirme: Yapılan analiz, katılım bankacılığı sisteminin Sünni İslam açısından meşruiyeti konusunda hem destekleyici fetvalar hem de ciddi eleştiriler bulunduğunu göstermektedir. Bir yanda, Diyanet gibi resmi otoritelerin ve birçok çağdaş Sünni alimin, İslami esaslara uygun faaliyet gösteren katılım bankalarını caiz gördüğünü görüyoruz. Bu perspektife göre, eğer bir finans kurumu gerçekten faizden kaçınıp ticarete ve ortaklığa dayalı bir model uyguluyorsa, oradan elde edilen kâr payı helal sayılmalıdır. Diğer yanda ise, özellikle günümüzdeki uygulamaların idealden sapması nedeniyle, katılım bankalarının Allah’ın koyduğu faiz yasağını şeklen dolanarak kâr elde ettiği yönünde güçlü eleştiriler mevcuttur. Eleştirel görüşler, bankaların büyük ölçüde faizli bankalarla aynı mantıkta işlediğini, sadece işlemlerin isim ve form değiştirdiğini ileri sürmektedir. Murabaha gibi yöntemlerin yoğun kullanımı, kâr-zarar ortaklığı gibi risk paylaşımı prensiplerinin ise ihmal edilmesi bu eleştirileri haklı çıkarır mahiyettedir.
Sonuç: Bütün bulgular ışığında, kâr payı sisteminin meşruiyeti konusunda şu kanaate varılabilir: Katılım bankacılığı sistemi özünde İslam’ın finans ideallerine uygun bir model olma potansiyeline sahip olsa da, günümüz pratikleri itibariyle bu potansiyelin hakkıyla gerçekleştiğini söylemek zordur. Eğer bir katılım bankası, gerçekten mudâraba ve müşâreke gibi işlemlerle müşterilerini kâra da zarara da ortak ediyor, alışverişin ve ortaklığın gerçek riskini üstleniyorsa, böyle bir uygulama elbette faiz yasağını kandırmak değil, İslami ilkelere uygun bir ticaret olur. Ne var ki mevcut katılım bankalarının ezici çoğunluğu, neredeyse tüm kazancını önceden belirlenmiş kâr marjlarıyla ve riskten mümkün mertebe kaçınarak elde etmektedir. Bu durum, teknik açıdan fıkıh kurallarına uygun formüller kullanılsa bile, ruhen faizli işleyişten pek farklı değildir. Son tahlilde, birçok katılım bankasının yaptığı, “kitaba uydurulmuş” bir finans mühendisliğiyle faiz yasağını aşmaktır. Dolayısıyla bugünkü yaygın uygulamaları göz önüne aldığımızda, katılım bankalarının kâr payı sistemi tam manasıyla İslam’a uygun bir alternatif olmaktan uzaktır. Bir başka deyişle, ismen “faizsiz” olsa da, işlem sonucunda faizin getirisine eşdeğer bir menfaat sağlandığı için, bu sistemin meşruiyeti ciddi şüphe taşımaktadır.
Elbette tüm katılım bankalarını aynı kefeye koymamak gerekir; operasyonlarını gerçekten şeffaf ve kuralına uygun yürüten, müşteriyle kâr-zarar paylaşan kurumlar istisna olarak bulunabilir. Ancak genel manzarada, katılım bankacılığı bugün için Allah’ı kandırmaya yönelik bir sistem olma ithamından kendini tam anlamıyla kurtaramamıştır. Bu nedenle bir Müslümanın, katılım bankası kullanırken dahi, ilgili bankanın fonlarını nereye yatırdığını, gerçekten faizsiz prensiplere uyup uymadığını araştırması ve kalben tatmin olması gerekmektedir . Sonuç olarak, inancının gereği faizden kaçınmak isteyen bir kimse, katılım bankacılığı ile konvansiyonel bankacılık arasında pratikte çok az fark kaldığını bilerek hareket etmelidir. Mevcut haliyle kâr payı sistemi, şeklen caiz görülse bile, içerik itibariyle İslam’ın faiz yasağının ruhuna uygun değildir. Bu, araştırmaya dayalı şahsi kanaatimiz olmakla birlikte, İslam ekonomisi ideallerinin gerçekleşebilmesi için katılım bankacılığının ciddi reformlara ihtiyaç duyduğu da açıktır.
Kaynaklar:
1. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu resmi fetvası, “Katılım bankalarından alınan kâr payının dini hükmü nedir?” .
2. Ahmet Aygün, “Katılım Bankacılığı: Kitaba Uymak mı, Kitabına Uydurmak mı?”, İslam Ekonomisi Dergisi, 2014 – Makalede katılım bankalarının murabaha ağırlıklı yapısı ve hile-i şer’iyye tartışmaları ele alınmıştır .
3. Wikipedia, “Islamic banking and finance – Criticism” bölümünden derlemeler .
4. Bloomberg HT, “Fitch: Türk katılım bankalarının pazar payları geriledi” haberi (12 Şubat 2025) – Türkiye’de katılım bankacılığının güncel durumu hakkında .
5. Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 275. ayet meali – İslam’da faiz yasağının dayanağı .